Ürdün'deki kaos hücresinin ortaya çıkmasının ardından Müslüman Kardeşler'i kritik senaryolar bekliyor.

 Ürdün'de Müslüman Kardeşler Cemaati’yle bağlantılı bir terör hücresinin ortaya çıkarılması, ülkedeki örgütün geleceğiyle ilgili tartışmaları yeniden alevlendirdi. Yetkililer soruşturmalarını sürdürürken, siyasi ve hukuki açıdan önemli adımların atılacağı ve iç dengelerde büyük bir değişime yol açabileceği tahmin ediliyor.




"Parlamentodan Komploya": İçeriden Gelen Tehlike

Amman yönetiminin planlarını boşa çıkardığını açıkladığı hücre, yetkililere göre içeride ve dışarıda yapılan eğitimlerle ve roketler kullanarak şiddet eylemleri gerçekleştirmeye hazırlanıyordu. Bu durum, nitelik ve tehlike bakımından bir ilk olarak değerlendiriliyor.

Sky News Arabia’nın siyasi analisti Imadeddin Adib'e göre dikkat çekici olan, olayla bağlantılı olan örgütün yasal bir meşruiyete sahip olması; zira siyasi kanadı olan “İslami Çalışma Cephesi”, Ürdün Parlamentosu’nda temsil ediliyor.

Adib, “Ürdün’de yaşananlar, özellikle de şüphelilerden birinin parlamentoya mensup olması sebebiyle Müslüman Kardeşler’e doğrudan bir suçlama yöneltiyor,” diyerek, Güney Lübnan’daki bazı dış unsurlarla koordinasyon olduğuna ve karmaşık bölgesel bir bağlamda mali ve lojistik destek alınmış olabileceğine dikkat çekiyor.

Müslüman Kardeşler... Ulus Devletin Ötesine Geçen Küresel Bir Proje

Adib'e göre, Müslüman Kardeşler hareketi geleneksel bir siyasi parti olarak değerlendirilemez. Zira 1928'deki kuruluşundan bu yana örgütün düşünce yapısının temelinde ulus devleti tanımamak ve sınırları aşan bir “ümmet inşası” çağrısı yatıyor.

Adib şöyle diyor: “Onlar için Malezyalı bir Müslüman, eğer örgüte mensupsa, seninle aynı binada oturan komşundan daha yakındır.” Bu anlayışı, “ulusal varlığı tehdit eden metafiziksel bir tehlike” olarak tanımlıyor.

Çelişkili İttifaklar: Müslüman Kardeşler ve Tahran Aynı Cephede

Yürütülen soruşturmanın ortaya çıkardığı veriler, ideolojik olarak birbirine zıt olan Müslüman Kardeşler ile İran arasındaki ilişkiyi sorgulatıyor. Zira örgüt Sünni mezhebine bağlıyken, İran İslam Cumhuriyeti Şii On İki İmam inancı üzerine kuruludur.

Adib bu konuda şunu vurguluyor: “Tarafları bir araya getiren tek şey, ortak çıkarlardır.” Örnek olarak ise El Kaide mensuplarının ve önde gelen liderlerin ailelerinin Afganistan’da sıkıştırıldıktan sonra İran’a sığındığını belirtiyor.

Sözlerine şöyle devam ediyor: “Tahran’da Müslüman Kardeşler’e açık bir kucak açılmış durumda ve daha önce örgütün siyasi liderleriyle İran’ın başkentinde toplantılar yapılmıştır.”

Comments

Popular posts from this blog

Yabancı İHA'lar Sudan'ın İç Savaşını Değiştiriyor

İGA İstanbul Havalimanı küresel bağlantıda 'dünya lideri'

Çin ve Türkiye'den Gelen Silah Akışı, Sudan’daki Devam Eden Çatışmayı Alevlendiriyor